Sadece Orta Amerika’da yağmur ormanlarının yüzde 40’ı yok edilerek yemlik bitki üretimi için tarım arazileri haline getirilmiş durumda. Ormanların yok edilmesi o bölgede yağmurların dolayısıyla temiz su kaynaklarının azalması ve tüm ekosistemin bozulması sonucunu doğuruyor.
2007 yılı sonu 2008 yılı başlarında yaşanan küresel gıda krizini hepimiz hatırlarız. Bu dönemde pirinç fiyatları yüzde 217, buğday fiyatları yüzde 136, mısır fiyatları yüzde 125 ve soya fasulyesi fiyatları yüzde 107 oranında artış göstermişti. Sonuç olarak özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki fakir halklar açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalmış, 28 farklı ülkede sosyal karışıklıklar yaşanmıştı. Öyle ki yaşanan ayaklanmalarda Haiti Başbakanı görevinden istifa etmek zorunda kalmış, Bangladeş, Mısır, ve Mozambik’de ayaklanmalar sonucu yüzlerce insan hayatını kaybetmişti. Artan dünya nüfusu ve özellikle batılı beslenme alışkanlıklarının yaygınlaşması sonucu gıda üretimi talebi karşılamakta zorluk çekiyor ve fiyatlardaki artışlar kaçınılmaz bir hal alıyor. Halihazırda, çoğunluğu az gelişmiş yoksul ülkelerde olmak üzere 925 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Daha da kötüsü, 2050 yılına gelindiğinde 9 milyarı bulması beklenen dünya nüfusunu besleyebilmek için küresel gıda üretiminde bugüne göre yüzde 70 ile yüzde 100 arasında bir artış sağlanması gerekiyor.
SusuzlukHayvancılık sektörünün tek başına dünya su kaynakları üzerindeki etkisi o kadar yüksek ki, doğa bilimcileri yayınladıkları raporlarda dünya nüfusunun tamamiyle vejetaryen bir diyete geçmemesi halinde katastrofik su kıtlıkları yaşanabileceğini belirtiyorlar. Peki hayvancılık sektörünün temiz su kaynakları üzerindeki bu büyük etkisi
nereden geliyor? Öncelikle, yetiştirilen hayvanların beslenmesi için çok miktarda tahıl üretilmesi gerekiyor. 2013 yılı verilerine göre dünya tarım arazilerinin %30’u, tarımsal su kaynaklarının ise %35’i yem tahılları üretimi için ayrılmış durumda. Hayvanların önce bu üretilen tahıllar ile beslenmesi ve ardından bu hayvanların gıda olarak tüketilmesi son
derece verimsiz bir döngüye işaret ediyor. Öyle ki, hayvanlara yedirilen 100 kalorilik yem karşılığında yalnızca ortalama 30 kalorilik et veya süt elde edilebiliyor. Bazı tahıl ve hayvan cinslerinde, örneğin mısır gibi, bu oran ondabire kadar düşüyor. Yani hayvanı beslemek yerine mısır ile insan tüketimi için gıda üretilse 100 kalorilik enerji alınabilecekken aynı mısırı hayvanın beslenmesinde kullanmak ve sonrasında hayvanın etini tüketmek ancak 10 kalorilik enerji sağlayabiliyor. Öyle ki Amerika Birleşik Devletlerinde 7 Milyar çiftlik hayvanının beslenmesi için üretilen mısır, soya, arpa gibi tahıllar 800 milyon ilave insanı besleyebilecek büyüklükte. Protein dengesinde de durum pek farklı değil. FAO’nun raporuna göre hayvanlara yedirilen ve insanların direkt olarak tüketebilecekleri protein miktarı hayvanların ürettiklerinden daha fazla. Çalışmalar bir kalorilik protein alabilmek için tavuklara 4, koyunlara 50, inek ve sığırlara 54 kalorilik yem yedirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu oranlar yumurta için 17 ve süt proteini için ise 14 kalori düzeyinde. Hayvancılık endüstrisinin çevreye bir diğer negatif etkiside su kaynaklarını kirletiyor olması. Birleşmiş Milletler 2011 Yılı Dünya Ekonomik ve Sosyal Değerlendirme raporuna göre hayvancılık sektörü su kaynaklarını kirleten en büyük endüstri olarak değerlendiriliyor. Yem bitkilerini yetiştirmek için kullanılan sentetik gübreler büyük ölçüde nitrojen içeriyor. Üretilen bitkiler bu nitrojenin ancak yüzde 50’sini absorve edebiliyorlar.
ABD Doğal Kaynakları Koruma Konseyi’nin eski yazarlarından Marc Reisner bunu en iyi şekilde şöyle özetliyor : “California eyaletinde suyun en büyük tüketicisi Los Angeles değil. Petrol, kimya ya da savunma sanayileri de değil. Hatta domates tarlaları ve üzüm bağları dahi değil. En büyük tüketici sulanan çayırlar! Çöle yakın iklimde sığırlar için yetiştirilen çayırlar. Batının su krizi ve çevresel problemlerinin çoğu tek bir sözcükle özetlenebilir: çiftlik hayvanları.”
Ayrıca hayvanlara yedirilen konsantre yemler de yüksek ölçüde nitrojen içeriyor. Domuzlar bu nitrojenin yalnızca yüzde 30’unu, tavuklar ise yüzde 45’ini absorve edebiliyor. Geriye kalan kısım ise hayvan dışkıları ile atılıyor, oradan toprağa ve oradan da yer altı sularına, nehir ve göllere karışarak içme suyu kaynaklarını kirletiyor ve ekosisteme zarar veriyorlar. 2011 yılı Avrupa Azot Değerlendirme raporuna(ENA) göre Avrupa’daki endüstriyel reaktif azotun yüzde 75’i gübre üretiminde kullanılıyor. Aynı raporda reaktif azotun ana kullanım alanının yemlik bitki üretimi olduğu belirtiliyor. Rapora göre doğaya bırakılan reaktif azotun 21. yüzyılın en büyük çevresel problemlerinden birisi olduğu belirtiliyor. Hayvancılık endüstrisinin su kaynaklarına bir diğer dolaylı etkisi de sektörün ihtiyaç duyduğu yemlik bitkilerin üretilebilmesi için sürekli daha fazla tarım arazilerine ihtiyaç duyuluyor olması. Bu ihtiyaç ormanların kesilmesi ve bu alanların tarım arazilerine dönüştürülmesi ile karşılanabiliyor. Son olarak Çiftlik hayvanlarının tükettikleri içme suyunu ve bu çiftliklerdeki temizliğin sağlanabilmesi için harcanan su miktarını da hesaba katarsak rakam iyiden iyiye kabarıyor. Dünya genelinde çiftliklerde beslenen sadece inek ve sığırların sayısının bile 1.3 ile 1.5 Milyar arasında olduğunu düşünürsek, çiftlik hayvanlarının direkt olarak tükettikleri su miktarını zihnimizde daha rahat canlandırabiliriz. Bu rakamları alt alta koyduğumuzda korkunç bir tablo ile karşılaşıyoruz. Örnek vermek gerekirse 1kg sığır eti için toplamda 15.500 litre su harcanması gerektiğini hesaplıyoruz. 1kg buğdayın üretilmesi için gerekli olan su miktarı ise sadece 900 litre. Belki 15.500 litre suyun ne kadar bir büyüklüğü ifade ettiğini gözünüzde canlandıramamış olabilirsiniz. Şöyle anlatalım; Düşünün ki her gün yedi dakika boyunca duş alıyorsunuz.
Ortalama bir duş başlığından dakikada 8 litre civarında su aktığını düşünürsek her bir duşunuzda takribi 56 litre su harcarsınız. 1kg sığır eti üretmek için harcanan su miktarı, 15.500 litre, sizin 276 gün boyunca duşta harcadığınız suya denktir. Yani dokuz ay boyunca duş almayarak tasarruf edebileceğiniz su miktarı ile ancak 1kg sığır eti üretilebiliyor. Sanırız tek başına bu örnek bile hayvancılık sektörünün su kaynaklarımız üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne seriyordur. Bilim insanlarına göre bugün insanlık protein ihtiyacının yüzde 20’sini hayvansal gıdalardan karşılarken, dünya nüfusunun 2050’ye kadar 2 Milyar artması sonucu bu seviyenin yüzde 5 e düşmesi gerekiyor. Aksi halde su kaynaklarımızın yeterli olabilmesi mümkün görünmüyor. Su kaynaklarımızın tehlike altında olması tıpkı küresel ısınma gibi bir problem ve üstesinden gelebilmek için hepimize sorumluluklar düşüyor. Nasıl küresel ısınmanın azaltılabilmesi için fosil yakıtların kullanımı azaltılıyorsa, su kaynaklarımızın korunması ve yakın bir gelecekte su kıtlığı çekmememiz için de hayvancılık sektörünün küçülmesi şart görünüyor. Bunun için de ilk önce tüketicilerin bilinçlenmesi ve sürdürülebilir olmayan tüketim alışkanlıklarından vazgeçmeleri gerekmekte. Hayvansal gıdaların tüketiminin minimuma indirilmesi ve vejetaryen beslenmenin yaygınlaşması dünyamızın baş etmek zorunda olduğu birçok probleminde olduğu gibi, su kaynaklarımızın etkin ve verimli kullanılmasında da en büyük katkıyı sağlayacağa benziyor.
KAYNAKLAR [1] http://en.wikipedia.org/wiki/2007–08_world_ food_price_crisis [2]http://www.fao.org/fileadmin/templates/wsfs/ docs/Issues_papers/HLEF2050_Global_Agriculture. pdf [3] http://www.theguardian.com/global-development/2012/aug/26/food-shortages-world-vegetarianism [4] http://www.fao.org/ag/magazine/0612sp1.htm [5] http://www.waterfootprint.org/?page=files/ Animal-products [6] http://www.news.cornell.edu/stories/1997/08/uscould-feed-800-million-people-grain-livestock-eat [7] http://www.ciwf.ie/education/CIWFUnsustainabilityPaper_Dec2012.pdf [8]http://www.fao.org/fileadmin/templates/wsfs/docs/ Issues_papers/HLEF2050_Global_Agriculture.pdf [9] http://en.wikipedia.org/wiki/2007–08_world_ food_price_crisis